30 Eylül 2008 Salı

Statement Blogger Template

This theme was originally created by Blog oh Blog and ported to blogger by Zona Cerebral that seems to be defunct for quite a while now.
Statement Blogger Template
Another feature packed template for blogger is here, with a simple elegant design lets see what the blogspot version of the statement theme has to offer.

A big bold blog title, that has the description under it, the left of the header, the right hand side has the search bar with customizable links under it. The next section allows you to put a twitter feed in there on the left while the right has the subscribe to RSS icon.

A big post date starts the main column, the posts have neatly placed icons for the post date, comments and labels all at the top of the post. The sidebar is divided into single and double colums all on the right hand side.

The footer as well can hold a couple of links, although it would be far from the content.

Download the Statement Blogger Template

Browse Your Website in 35 Supported Languages Widget from Google Translate Service

Google OS Blog has announced that Google Translate has added another 11 new languages: Catalan, Filipino, Hebrew, Indonesian, Latvian, Lithuanian, Serbian, Slovak, Slovenian, Ukrainian and Vietnamese from current supporting languages (English, Chinese Simplified & Tradtional, Italian, French, Dutch, German, Spanish, Russian, Portuguese, Japanese, Korean, Arabic).

So in total now Google's machine translation service supports 35 languages and you can use it to translate text between any combination of languages.

For a demo, you can find this widget installed on the top right side of PBT and try yourself by selecting one of the language you want to browse in and click on "Go" button.

You can visit this link on VivoCiti.com and click on "Add Widget to Your Blogger" button to install this widget instantly to your Blogger. For Ning, Wordpress, Hi5 etc, you can click on HTML code to copy.

Browse Your Website in 35 Supported Languages Widget from Google Translate Service

Google OS Blog has announced that Google Translate has added another 11 new languages: Catalan, Filipino, Hebrew, Indonesian, Latvian, Lithuanian, Serbian, Slovak, Slovenian, Ukrainian and Vietnamese from current supporting languages (English, Chinese Simplified & Tradtional, Italian, French, Dutch, German, Spanish, Russian, Portuguese, Japanese, Korean, Arabic).

So in total now Google's machine translation service supports 35 languages and you can use it to translate text between any combination of languages.

For a demo, you can find this widget installed on the top right side of PBT and try yourself by selecting one of the language you want to browse in and click on "Go" button.

You can visit this link on VivoCiti.com and click on "Add Widget to Your Blogger" button to install this widget instantly to your Blogger. For Ning, Wordpress, Hi5 etc, you can click on HTML code to copy.

29 Eylül 2008 Pazartesi

Elegant Style Social Blogger Skin

The Elegant style blogger templates was created for blogspot by O-Om, its a three column modern blogger skin that would find itself on social blogger blogs.
Elegant Style Social Blogger Skin
The first thing you will notice about this template is that its built for a blogger who uses either Blogcatalog.com or Mybloglog.com, as the header has a prominent space for the recent visitors widget on the right hand side.

The header has a navigation menu with a search bar in it, under that is the blog title and description, the recent viewers widget comes on the right. The headline, author, post date, labels are all together at the top left while the comment count on the right.

The sidebar is divided into single double and double columns again, which gives it a nice variation, although you would be even happier with the multi column footer.
Elegant Style Blog Footer

Download the Elegant Style Blogger Skin

28 Eylül 2008 Pazar

Google updated the Pageranks, check out your Pagerank now!

Hello guys, Google updated the Pageranks, if you didn't check your site Pagerank yet, check out now! BloggerTricks.com Pagerank increased from PR2 to PR4.

Sorry guys for not replying to comments.. I'm suffering from Viral Fever. I'm convert more and more Blogger Templates as soon as I recover.
Thank you!.

26 Eylül 2008 Cuma

Metallica - Death Magnetic (Warner, 2008)

Yaklaşık 9 yıllık bir gecikmeyle tanışmıştım 1990 yılında Metallica'yla bir abimin elime kasetlerini tutuşturmasıyla okul servisinde. Walkman'de Pink Floyd dinliyordum ve Onur abi "Onu sonra dinlersin, al bunu dinle" diye uzatmıştı "...And Justice For All"'un kasedini. Kasedi ertesi gün geri vermiştim çünkü o akşam Yeşilköy'de inip 4 albümün kasedini de almıştım. Vay be dediğimi bile hatırlıyorum. O noktadan itibaren ailemde de gözle görülen değişimler olmuştu. Bu değişimi anlamam ise Apocalyptica'nın Metallica'nın parçalarını 4 çelloyla yorumladığı ilk albümleriyle oldu. Annem odama gelip "Böylesi daha güzel olmuş" dedi ve çıktı geri. Şaşırmak buna denir.

Metallica'ya o gün de hayrandım, hala da hayranım. Değişim meğişim kime ne. 1990'dan bu yana ben ne kadar değiştim, adamlar da değişebilirdi. Sonuçta grup onların. Amma velakin insan elbette bu kadar beğendiği gruptan yine benzer tınıda şeyler duymak istiyor. Araya birkaç albüm ve bir hayli yıl koyduktan sonra kocayan Metallica bize "Alın da susun" dedikleri bir albüm verdiler. Şimdi kimi, "E niye bu kadar ara verdiniz o zaman o abuk şeyleri dinletirken" diyecek, kimi de "Yahu yeni Metallica daha yumuştu, güzeldi be" diyecek. Bitmez bu geyikler. Önemli olan sonuç.

Öncelikle Warner'a laflar hazırladım. Albümün Deluxe plak versiyonu 120 dolar mı olur kardeşim. Ayıp. Tamam limitli sayıda falan ama yok deve. R.E.M.'i 40 Euro'ya aldım. Biz de maaşlı adamız yani. Neyse.

Metallica Jason Newsted'in ayrılışından sonra 2. albümünü yayınlıyor. Arada kaynayan ama buna rağmen 30 ülkede 1 numaraya fırlayan "St. Anger"'dan sonra ilk dinlediğimde sarıldım bu albüme. 5 yıl geçmiş, Robert Trujillo gruba tam anlamıyla uyum sağlamıştı. Bunu geçen sene Rock Werchter'de "Sick Of It All" turnesi kapsamında rahatça görmüştüm her ne kadar "For Whom The Bell Tolls"'da Newsted'e oranla daha zayıf kaldıysa da.

Albüm geçmişe dönüşü işaret ediyor. Bunu artık söylemeye fazla gerek yok. İlk defa ben demiyorum. Sittin yerde incelendi bu ana kadar. Ancak tüm bunların Bob Rock olmadan yaşanması ilginç. Kimine göre prodüktör Bob Rock onları bu hale getirdi "Black" albümünden başlayarak.

Albüm hakkında en baştan olumsuz bir şey söyleyeceğim. "Unforgiven III". Sırf adı yüzünden ısınamadım parçaya. Hayır parçanın kendisi de öyle çok ahım şahım değil ama ismi daha da vahimleştiriyor durumu.

Gelelim albümün gerisine. Süper! "That Was Just Your Life"'tan başlayan Thrash Metal bazı noktalarda Robert Trujillo'nun da gazıyla Rage Against The Machine moduna bile giriyor "The End Of The Line"'ın girişinde olduğu gibi. Kirk Hammett'ın "St. Anger"'da ara verdiği süpersonik gitar sololarının da geri gelmiş olması albümü apayrı çekici yapmış. "Broken, Beat & Scarred"'da güneş gibi parlıyor her notası. Daha da etkileyicisi ise "All Nightmare Long"'da çıkıyor karşımıza.

James Hetfield'ın artık vokalist olarak muhteşem performanslarını bir yana koyarsak ritm gitarda güzel işlere imza atmış. Her adımını güçlü atmaya dikkat etmiş albüm boyunca. Nefes aldırmak istemediği bir hayli ortada. "Ölmedim, işte buradayım!" dercesine saldırıyor her imkanı olan noktada.

Bir söz de Lars Ulrich'e. Herkesin bildiği üzere kendine deliler gibi bakan, sürekli antreman yapan Ulrich albümün başından sonuna ritmi ayarlıyor ve hiç çekinmeden her yere imzasını atıyor.

Şöyleydi de böyleydi de. Metallica'yı seven zaten albümü dinleyecektir. Sevmeyen de bu saatten sonra eğer 10 yaşında değilse sevmez. Fazla lafa gerek yok. Dinleyin, beğenirseniz düşünmeden alın. Önümüzdeki hafta gidip alacağım plağını.

MP3: Metallica - The End Of The Line
MP3: Metallica - Broken, Beat & Scarred

Metallica'nın resmi sitesi
Metallica @ MySpace
Albümü satın almak için
Plağı satın almak için

Metallica - Death Magnetic (Warner, 2008)

Yaklaşık 9 yıllık bir gecikmeyle tanışmıştım 1990 yılında Metallica'yla bir abimin elime kasetlerini tutuşturmasıyla okul servisinde. Walkman'de Pink Floyd dinliyordum ve Onur abi "Onu sonra dinlersin, al bunu dinle" diye uzatmıştı "...And Justice For All"'un kasedini. Kasedi ertesi gün geri vermiştim çünkü o akşam Yeşilköy'de inip 4 albümün kasedini de almıştım. Vay be dediğimi bile hatırlıyorum. O noktadan itibaren ailemde de gözle görülen değişimler olmuştu. Bu değişimi anlamam ise Apocalyptica'nın Metallica'nın parçalarını 4 çelloyla yorumladığı ilk albümleriyle oldu. Annem odama gelip "Böylesi daha güzel olmuş" dedi ve çıktı geri. Şaşırmak buna denir.

Metallica'ya o gün de hayrandım, hala da hayranım. Değişim meğişim kime ne. 1990'dan bu yana ben ne kadar değiştim, adamlar da değişebilirdi. Sonuçta grup onların. Amma velakin insan elbette bu kadar beğendiği gruptan yine benzer tınıda şeyler duymak istiyor. Araya birkaç albüm ve bir hayli yıl koyduktan sonra kocayan Metallica bize "Alın da susun" dedikleri bir albüm verdiler. Şimdi kimi, "E niye bu kadar ara verdiniz o zaman o abuk şeyleri dinletirken" diyecek, kimi de "Yahu yeni Metallica daha yumuştu, güzeldi be" diyecek. Bitmez bu geyikler. Önemli olan sonuç.

Öncelikle Warner'a laflar hazırladım. Albümün Deluxe plak versiyonu 120 dolar mı olur kardeşim. Ayıp. Tamam limitli sayıda falan ama yok deve. R.E.M.'i 40 Euro'ya aldım. Biz de maaşlı adamız yani. Neyse.

Metallica Jason Newsted'in ayrılışından sonra 2. albümünü yayınlıyor. Arada kaynayan ama buna rağmen 30 ülkede 1 numaraya fırlayan "St. Anger"'dan sonra ilk dinlediğimde sarıldım bu albüme. 5 yıl geçmiş, Robert Trujillo gruba tam anlamıyla uyum sağlamıştı. Bunu geçen sene Rock Werchter'de "Sick Of It All" turnesi kapsamında rahatça görmüştüm her ne kadar "For Whom The Bell Tolls"'da Newsted'e oranla daha zayıf kaldıysa da.

Albüm geçmişe dönüşü işaret ediyor. Bunu artık söylemeye fazla gerek yok. İlk defa ben demiyorum. Sittin yerde incelendi bu ana kadar. Ancak tüm bunların Bob Rock olmadan yaşanması ilginç. Kimine göre prodüktör Bob Rock onları bu hale getirdi "Black" albümünden başlayarak.

Albüm hakkında en baştan olumsuz bir şey söyleyeceğim. "Unforgiven III". Sırf adı yüzünden ısınamadım parçaya. Hayır parçanın kendisi de öyle çok ahım şahım değil ama ismi daha da vahimleştiriyor durumu.

Gelelim albümün gerisine. Süper! "That Was Just Your Life"'tan başlayan Thrash Metal bazı noktalarda Robert Trujillo'nun da gazıyla Rage Against The Machine moduna bile giriyor "The End Of The Line"'ın girişinde olduğu gibi. Kirk Hammett'ın "St. Anger"'da ara verdiği süpersonik gitar sololarının da geri gelmiş olması albümü apayrı çekici yapmış. "Broken, Beat & Scarred"'da güneş gibi parlıyor her notası. Daha da etkileyicisi ise "All Nightmare Long"'da çıkıyor karşımıza.

James Hetfield'ın artık vokalist olarak muhteşem performanslarını bir yana koyarsak ritm gitarda güzel işlere imza atmış. Her adımını güçlü atmaya dikkat etmiş albüm boyunca. Nefes aldırmak istemediği bir hayli ortada. "Ölmedim, işte buradayım!" dercesine saldırıyor her imkanı olan noktada.

Bir söz de Lars Ulrich'e. Herkesin bildiği üzere kendine deliler gibi bakan, sürekli antreman yapan Ulrich albümün başından sonuna ritmi ayarlıyor ve hiç çekinmeden her yere imzasını atıyor.

Şöyleydi de böyleydi de. Metallica'yı seven zaten albümü dinleyecektir. Sevmeyen de bu saatten sonra eğer 10 yaşında değilse sevmez. Fazla lafa gerek yok. Dinleyin, beğenirseniz düşünmeden alın. Önümüzdeki hafta gidip alacağım plağını.

MP3: Metallica - The End Of The Line
MP3: Metallica - Broken, Beat & Scarred

Metallica'nın resmi sitesi
Metallica @ MySpace
Albümü satın almak için
Plağı satın almak için

The Arthemia Blogger Template

One of the hottest templates for wordpress, the Arthemia template has been converted to blogger. But does it live up to its wordpress version, lets take a look at Themelib's latest port.
The Arthemia Blogger Template
Well let me say this is a very neat and clean adaptation of the wordpress version, but when it comes to the functionality the wordpress theme has the blogger version gets a 3 out of 10.

The Arthemia template for wordpress is tag based, label based for you to understand, it picks up articles from select categories for you to display. It also has a prominent display of the labels incase a user wants to see that.

Its interesting especially if your visitors want to check out a particular category, it has one main post in the header and five sub feature posts. A beautiful middle bar to display your categories of choice.
The Arthemia blogspot footer
While the blogger blog adapts the top header links, the sidebar is a single column breaking in to two parts and then finally into two. The footer is the same broken up into three columns. This template is beautiful, elegant and very professional even for blogger but as compared to its wordpress brother its far far behind.

Download the Arthemia Blogger Template

25 Eylül 2008 Perşembe

çocukluğa dönüş / back to childhood


olsa da izlesek dediğimiz, aklımıza gelen gelmeyen, 80'lerden 90'lara kadar bütün çizgi filmlerin; en azından jeneriklerini dinlesek, şarkı sözlerini okusak o günlerde anlamadıklarımızı anlasak, "aaaaaaaaa bir de bu vardı dimi" deyip anılara dalsak diyenler burada. clementine, calimero, transformers, heidi... e haydi!

If you wanna recall all your memories of chilhood, and listen themes and read lyrics of 80s and 90s cartoons, here they come!

Köpekbalığı karaya çıktı/A new shark in the car park

Mitsubishi kampanyasını görmüşsünüzdür. "Köpekbalığı karaya çıktı" diyor kendileri, global kampanyanın Türkiye ayağında.
Beni rahatsız eden nokta köpekbalığının karaya çıkalı yaklaşık bir 12 sene olmasıydı, bakınız:
Yahu koskoca marka neden böyle bir yola gider diye merak edip bir inceledim ki, kampanyanın global adı "A new shark in the car park". Yani, tam çevirisi, "Otoparkda yeni bir köpekbalığı var".

Köpekbalığı karaya çıktı.
Otoparkda yeni bir köpekbalığı var.

Farkı görebiliyor musunuz?

Tasarımdan değil, tamamen yırtıcılıktan bahseden -ve çok keyifli bir metaforla üstelik- bir başlık, tuhaf bir çeviri ile ne hale gelmiş.

Sürüden ayrılma, yırtıcı olma, diğerlerinin arasında vahşi durma, ama tek vahşi olan olmama nefis aktarılmış. Biz ise, tutup koca balığı karaya çıkartmışız.

Neden karada? Ne alaka?...

Sebebi kimdir bilmiyorum ancak gerçekten yazık olmuş...

How Star Wars changed the world

24 Eylül 2008 Çarşamba

T. Raumschmiere - I Tank U (Shitkatapult, 2008)

Shitkatapult plak şirketinin sahibi Marco Haas'ın Elektronik müzik sahnesinde farklı ve güçlü bir şekilde yerini almasını sağlayan projesi T. Raumschmiere'den yeni albümü çıkıyor.

Eletronik müziğin Endüstriyel ve Rock türleriyle kesiştiği bir noktayı kendine hedef seçen ve biraz da anarşist bir ruha bürünen T. Raumschmiere projesi 2000 yılında ilk çalışmalarını sergilediğinden sonra 2006 yılına kadar sürekli çalışmalarıyla söz konusu oldu. Ancak bundan sonra çalışmalarda bir duraksama yaşandı ve bu ancak yeni albümün ve ondan önce de albümden bir parça olan "E"'nin Single olarak yayınlanmasıyla son buldu.

"I Tank U" eskilere göre biraz daha değişim sinyalleri veriyor. Öncelikle albümde distort olmayan vokallerde bolluk var. Bunun yanında Hip Hop yapısı da ağırlığını koymuş. Modeselektor'ün etkisi olarak adlandırabiliriz bunu rahatlıkla. Albüm birçok noktada da NIN'la dirsek temasında.

Eski parçalardan "Musick", "Monstertruckdriver", "Rabaukendisko", "The Game Is Not Over" ve "Radio Blackout"'u düşündüğümüzde bu albümde aradığımızı bulmamız zor görünüyor. Bunlara en yakın çizgideki "E" bir hayli Trance türevi olmuş desek yanlış olmaz. BPM'i biraz artırsak Armin Van Buuren setinde şekilli olarak yerini alır.

Gerisine gelince Endüstriyellik artık en temel noktayı oluşturuyor. "I Tank U", "The Front Row Is Not For The Fragile!!", "Crack A Smile" ve "What Are You Talking About?" bunlara örnek. Onların yanına Big beat denemesi ve Puppet Mastaz vokalli "Animal Territory", saçma sapan "111 Kg DNA" ve doğrudan dans pistlerine açık bir aday niteliğinde "Brenner" var. Unutmadan alternatif Electro Pop modeli "Pedal To The Metal"'ı da es geçmemek lazım.

Albüm uzun bir aradan sonra T. Raumschmiere'nin nereye yöneleceğini bilmemesinden kaynaklanıyor gibime geldi. Tam bir yön belirlememiş, Endüstriyellik temelinde farklı açılımlara yaklaşmış. Açıkçası "Anti" ve "Radio Blackout" albümlerinden sonra kendisinden daha emin bir albüm çıkarmasını dilerdim. Zira onun yaptığı türü birçok kişi kopyalamaya ama hiçbiri onun kadar etkili olamadı. Ama o da en iyi bildiği yoldan sapınca ortaya eskiye nazaran daha zayıf bir albüm çıkmış.

MP3: T. Raumschmiere - I Tank U
MP3: T. Raumschmiere - E

T. Raumschmiere'nin resmi sitesi
T. Raumschmiere @ MySpace
Albümü satın almak için

T. Raumschmiere - I Tank U (Shitkatapult, 2008)

Shitkatapult plak şirketinin sahibi Marco Haas'ın Elektronik müzik sahnesinde farklı ve güçlü bir şekilde yerini almasını sağlayan projesi T. Raumschmiere'den yeni albümü çıkıyor.

Eletronik müziğin Endüstriyel ve Rock türleriyle kesiştiği bir noktayı kendine hedef seçen ve biraz da anarşist bir ruha bürünen T. Raumschmiere projesi 2000 yılında ilk çalışmalarını sergilediğinden sonra 2006 yılına kadar sürekli çalışmalarıyla söz konusu oldu. Ancak bundan sonra çalışmalarda bir duraksama yaşandı ve bu ancak yeni albümün ve ondan önce de albümden bir parça olan "E"'nin Single olarak yayınlanmasıyla son buldu.

"I Tank U" eskilere göre biraz daha değişim sinyalleri veriyor. Öncelikle albümde distort olmayan vokallerde bolluk var. Bunun yanında Hip Hop yapısı da ağırlığını koymuş. Modeselektor'ün etkisi olarak adlandırabiliriz bunu rahatlıkla. Albüm birçok noktada da NIN'la dirsek temasında.

Eski parçalardan "Musick", "Monstertruckdriver", "Rabaukendisko", "The Game Is Not Over" ve "Radio Blackout"'u düşündüğümüzde bu albümde aradığımızı bulmamız zor görünüyor. Bunlara en yakın çizgideki "E" bir hayli Trance türevi olmuş desek yanlış olmaz. BPM'i biraz artırsak Armin Van Buuren setinde şekilli olarak yerini alır.

Gerisine gelince Endüstriyellik artık en temel noktayı oluşturuyor. "I Tank U", "The Front Row Is Not For The Fragile!!", "Crack A Smile" ve "What Are You Talking About?" bunlara örnek. Onların yanına Big beat denemesi ve Puppet Mastaz vokalli "Animal Territory", saçma sapan "111 Kg DNA" ve doğrudan dans pistlerine açık bir aday niteliğinde "Brenner" var. Unutmadan alternatif Electro Pop modeli "Pedal To The Metal"'ı da es geçmemek lazım.

Albüm uzun bir aradan sonra T. Raumschmiere'nin nereye yöneleceğini bilmemesinden kaynaklanıyor gibime geldi. Tam bir yön belirlememiş, Endüstriyellik temelinde farklı açılımlara yaklaşmış. Açıkçası "Anti" ve "Radio Blackout" albümlerinden sonra kendisinden daha emin bir albüm çıkarmasını dilerdim. Zira onun yaptığı türü birçok kişi kopyalamaya ama hiçbiri onun kadar etkili olamadı. Ama o da en iyi bildiği yoldan sapınca ortaya eskiye nazaran daha zayıf bir albüm çıkmış.

MP3: T. Raumschmiere - I Tank U
MP3: T. Raumschmiere - E

T. Raumschmiere'nin resmi sitesi
T. Raumschmiere @ MySpace
Albümü satın almak için

23 Eylül 2008 Salı

Notepad Blogger Template

Infocreek designed the notepad template for wordpress and blogspot at the same time, its a feminine diary theme that has three columns and bows :)
Notepad Blogger Template
The template has flowers, bows and colors that make it feminine apart from that it also has elements to make it look like a diary. It has a big space for the blog title and below that is a colorful navigation bar menu.

The headline has the post date on the right hand side with the author and the labels below it. At the end of the post the comments link floats between the two posts which are separated by the background of the template.

The two sidebars on the right of the main column start off with a search bar that is above both of them. You will also possibly find the color scheme used for the font and headers of the sidebar more for a woman. So this template could be used for a woman's personal diary.

Download the Notepad Blogger Template

22 Eylül 2008 Pazartesi

Beck 8-Bit






Buenos Aires Arjantinden DHNN(Design Has No Name) görsel iletişim stüdyosunun yapmış olduğu bir derleme müzik paket tasarım örneği. Bayıldım (Nintendo!!!) İçerisinde bulunan zımbırtı eski nintendo konsollarında (NES)kullanılan kasetlerden.

Daniel ARSHAM


"Sheet"(Çarşaf) 2007
EPS, Plaster(sıva), Paint(boya), Fabric(kumaş), Rubber(kauçuk)
45 1/4 inches x 8.10 feet x 6 inches / 115 x 270 x 15 cm
EPS:expanded polistiren sert köpük (eps-genleştirilmiş polistiren sert köpük)


"Hammock"(Hamak) 2007
EPS, plaster gauze
45 1/4 inches x 9.10 feet x 67 inches / 115 x 300 x 170 cm
Diğer çalışmaları ve galerisi için yolla beni

20 Eylül 2008 Cumartesi

Metronomy - Nights Out (Because, 2008)

Joseph Mount, projesi Metronomy'den 2. albümünü çıkardı bu ay. Artık tek kişilik değil 3 kişilik bir proje olarak. Daha önce Kate Nash, Foals ve Roots Manuva'ya prodüksiyon yapan bir isim olan Mount, Metronomy projesinden çıkardığı 2. albümle yine bir hayli dikkat toplayacağa benziyor. İyi mi kötü mü, ya da kimin dikkatini toplayacak onu bilemem. Benim olmadığı kesin.

Metronomy'den Misak sayesinde haberim oldu. Daha önce dinlememiştim. Bu sebeple ilk albümüyle karşılaştırma imkanım da yok. Açık açık söyleyeyim. Amma velakin karşılaştırmaya çok gerek yok bence.

Albüm komik. Daha doğrusu komiklik derecesinde kötü. Hani öven birkaç yazı da gördüm. Ama övülecek bir yerini bulamadım. Albümün bazı noktalarında LCD Soundsystem takipçiliği yapmaya çalışmış. Bu parçalar da ortaya albümün en dinlenebilir olmuş. "The End Of You Too" ve "Radio Ladio" buna bir örnek. Daha sonra "My Heart Rate Rapid" gibi Chk Chk Chk benzeri de mevcut.

Ama kendine özgün olmaya çalıştığı yerlerde de ciddi anlamda sınıfta kalmış. "Heartbreaker" basit bir Elektronik menşeili Indie Pop olmuş. Müzikal anlamda elle tutulacak bir yön yok. Bir diğer örnek de Jean Jacques Perrey'in 30 yıl önce yaptığı, bundan daha modernlerini de Hague konseptinin sanatçılarının yaptığı Italo Disco "Back On The Motorway".

Bana göre gayet zaman kaybı bir albüm. Diğer parçalara girmeyeceğim bile. Dinlediğimden ve hiç beğenmediğimden yazmaya gerek dahi görmüyorum. İncelemediğim veya inceleyeceğim albümlere haksızlık olmasın kaybettiğim zaman.

MP3: Metronomy - The End Of You Too
MP3: Metronomy - Back On The Motorway

Metronomy'nin resmi sitesi
Metronomy @ MySpace
Albümü satın almak için (Emin misiniz?)

Metronomy - Nights Out (Because, 2008)

Joseph Mount, projesi Metronomy'den 2. albümünü çıkardı bu ay. Artık tek kişilik değil 3 kişilik bir proje olarak. Daha önce Kate Nash, Foals ve Roots Manuva'ya prodüksiyon yapan bir isim olan Mount, Metronomy projesinden çıkardığı 2. albümle yine bir hayli dikkat toplayacağa benziyor. İyi mi kötü mü, ya da kimin dikkatini toplayacak onu bilemem. Benim olmadığı kesin.

Metronomy'den Misak sayesinde haberim oldu. Daha önce dinlememiştim. Bu sebeple ilk albümüyle karşılaştırma imkanım da yok. Açık açık söyleyeyim. Amma velakin karşılaştırmaya çok gerek yok bence.

Albüm komik. Daha doğrusu komiklik derecesinde kötü. Hani öven birkaç yazı da gördüm. Ama övülecek bir yerini bulamadım. Albümün bazı noktalarında LCD Soundsystem takipçiliği yapmaya çalışmış. Bu parçalar da ortaya albümün en dinlenebilir olmuş. "The End Of You Too" ve "Radio Ladio" buna bir örnek. Daha sonra "My Heart Rate Rapid" gibi Chk Chk Chk benzeri de mevcut.

Ama kendine özgün olmaya çalıştığı yerlerde de ciddi anlamda sınıfta kalmış. "Heartbreaker" basit bir Elektronik menşeili Indie Pop olmuş. Müzikal anlamda elle tutulacak bir yön yok. Bir diğer örnek de Jean Jacques Perrey'in 30 yıl önce yaptığı, bundan daha modernlerini de Hague konseptinin sanatçılarının yaptığı Italo Disco "Back On The Motorway".

Bana göre gayet zaman kaybı bir albüm. Diğer parçalara girmeyeceğim bile. Dinlediğimden ve hiç beğenmediğimden yazmaya gerek dahi görmüyorum. İncelemediğim veya inceleyeceğim albümlere haksızlık olmasın kaybettiğim zaman.

MP3: Metronomy - The End Of You Too
MP3: Metronomy - Back On The Motorway

Metronomy'nin resmi sitesi
Metronomy @ MySpace
Albümü satın almak için (Emin misiniz?)

18 Eylül 2008 Perşembe

Muslimgauze - Armsbazzar (Essence Music, 2008)

Elektronik müzikte çığırlar açan farklı bir isim Bryn Jones. O ve Muslimgauze projesi hakkında fi tarihinde bir inceleme de yazmıştım ve hala bu yazı benim için ayrı bir yere sahiptir.

Muslimgauze ne yazık ki bugün aramızda değil. 1999 yılında kan zehirlenmesinden aramızdan ayrıldı. Ancak albüm ve plaklarını yayınladığı 17 yıl boyunca bizlere 200'den fazla eser bırakmayı da bilecek kadar yetenekli ve üretkendi. O öldükten sonra 10'dan fazla albümü yayınlandı. Daha önce yayınlanmış albümleri ise tükendiğinden her sene 5'er 10'ar tekrardan yayına giriyor.

Günümüz elektronik müzik dinleyicilerinden çoğunun bihaber olduğu isimlerden biri. İlk akla gelen özelliği tablayı elektronik müziğe sokan isim olması. Bunun yanında Dub öğelerini ustaca kullanımı, deneysel elektronik müziğe ve böylece genel anlamda elektronik müziğin gelişimine katkıda bulunması ise onu çok önemli yapıyor.

Muslimgauze'un 1994-1997 yılları arasında yaptığı iki albümden birer seçkinin (Hebron Massacre ve Gulf Between Us) yanında yayınlanmamış (Armsbazzar ve Zaffaran) 2 parçayı da içeren albüm bana göre sadece bu yönden bile çok önemli. Ayrıca albümü dinlediğimizde özellikle bu dönemde bile böyle kaliteli işler yapan insanların azlığı dikkati çekiyor (Kederlendiriyor da diyebiliriz).

Albüme adını veren "Armsbazzar"'dan başlayarak albüm boyunca giden bir Dub yapısıyla karşı karşıyayız. Bu aslında Rootsman'in de bir nebze Muslimgauze üzerindeki etkilerinden kaynaklanıyor demek doğru olur. Zira Rootsman'le ortak çalışmaları "City Of Djinn"'den başlayarak Muslimgauze'un bu türe ciddi anlamda sıcak bakmaya başladığı çalışmalarından belliydi.

Albüm 999 tane elle numaralandırılmış CD, 6 tane çizim ve bir posterden oluşan paketlerde satılıyor. Limitli sayıda basılması diğer Muslimgauze çalışmalarından bir hayli alışık olduğumuz bir durum zaten. Albümün Box Set versiyonu ise 149 adet basılmış ve çoktan tükenmiş durumda.

Bence kaçırılmaması gereken bir çalışma. Muslimgauze ile tanışmamış insanlar için artık bir nebze geç de olsa güzel bir fırsat. Nadiren artık Muslimgauze'un bilinmeyen çalışmalarını dinleme imkanı buluyoruz ve hazır bulmuşken tadını çıkarmak gerekiyor. Bu arada eski albümlerinin 300 dolara kadar alıcısı olduğunun da altını çizeyim. Bu henüz 18 dolar.

MP3: Muslimgauze - Armsbazzar
MP3: Muslimgauze - Zaffaran

Muslimgauze'un resmi sitesi
Albümü satın almak için

Muslimgauze - Armsbazzar (Essence Music, 2008)

Elektronik müzikte çığırlar açan farklı bir isim Bryn Jones. O ve Muslimgauze projesi hakkında fi tarihinde bir inceleme de yazmıştım ve hala bu yazı benim için ayrı bir yere sahiptir.

Muslimgauze ne yazık ki bugün aramızda değil. 1999 yılında kan zehirlenmesinden aramızdan ayrıldı. Ancak albüm ve plaklarını yayınladığı 17 yıl boyunca bizlere 200'den fazla eser bırakmayı da bilecek kadar yetenekli ve üretkendi. O öldükten sonra 10'dan fazla albümü yayınlandı. Daha önce yayınlanmış albümleri ise tükendiğinden her sene 5'er 10'ar tekrardan yayına giriyor.

Günümüz elektronik müzik dinleyicilerinden çoğunun bihaber olduğu isimlerden biri. İlk akla gelen özelliği tablayı elektronik müziğe sokan isim olması. Bunun yanında Dub öğelerini ustaca kullanımı, deneysel elektronik müziğe ve böylece genel anlamda elektronik müziğin gelişimine katkıda bulunması ise onu çok önemli yapıyor.

Muslimgauze'un 1994-1997 yılları arasında yaptığı iki albümden birer seçkinin (Hebron Massacre ve Gulf Between Us) yanında yayınlanmamış (Armsbazzar ve Zaffaran) 2 parçayı da içeren albüm bana göre sadece bu yönden bile çok önemli. Ayrıca albümü dinlediğimizde özellikle bu dönemde bile böyle kaliteli işler yapan insanların azlığı dikkati çekiyor (Kederlendiriyor da diyebiliriz).

Albüme adını veren "Armsbazzar"'dan başlayarak albüm boyunca giden bir Dub yapısıyla karşı karşıyayız. Bu aslında Rootsman'in de bir nebze Muslimgauze üzerindeki etkilerinden kaynaklanıyor demek doğru olur. Zira Rootsman'le ortak çalışmaları "City Of Djinn"'den başlayarak Muslimgauze'un bu türe ciddi anlamda sıcak bakmaya başladığı çalışmalarından belliydi.

Albüm 999 tane elle numaralandırılmış CD, 6 tane çizim ve bir posterden oluşan paketlerde satılıyor. Limitli sayıda basılması diğer Muslimgauze çalışmalarından bir hayli alışık olduğumuz bir durum zaten. Albümün Box Set versiyonu ise 149 adet basılmış ve çoktan tükenmiş durumda.

Bence kaçırılmaması gereken bir çalışma. Muslimgauze ile tanışmamış insanlar için artık bir nebze geç de olsa güzel bir fırsat. Nadiren artık Muslimgauze'un bilinmeyen çalışmalarını dinleme imkanı buluyoruz ve hazır bulmuşken tadını çıkarmak gerekiyor. Bu arada eski albümlerinin 300 dolara kadar alıcısı olduğunun da altını çizeyim. Bu henüz 18 dolar.

MP3: Muslimgauze - Armsbazzar
MP3: Muslimgauze - Zaffaran

Muslimgauze'un resmi sitesi
Albümü satın almak için

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ

Gümüşhane Üniversitesi'nin kuruluş - açılış törenlerinde Vali yoktu, Belediye Başkanı yoktu, iki milletvekilinden biri yoktu... Gümüşhane Üniversitesi açılış programı kent ileri gelenlerini ve özellikle seçilmişleri samimiyet testinden geçirdi. Gümüşhane insanı oy verdiği insanların kent değerleri konusunda ne kadar hassas olduklarını öğrendi.Gerek Belediye Başkanı Sayın Mustafa Canlı ve gerekse milletvekili Sayın Kemalettin Aydın gece gündüz hep Gümüşhane Üniversitesi'ni anlattılar. Hem başkanımız, hem vekilimiz üniversiteyi kenti kalkındıracak en önemli dinamik olarak ilan ettiler... Gümüşhane Üniversitesi'nin kurulması için herşeylerini feda etmeye (!) hazır olduklarını söylediler. Bunun için sokaklara dövizler astılar, seçim afişlerinin baş köşelerine koydular.Doğrusu Gümüşhane Üniversitesi'nin Gümüşhane için önemini sıralamakta haklıydılar.Kültürel katkısı tartışmasız en ön sırada ve en önemlisiydi. Ekonomik katkısı ise herkesin beklentisiydi. Hatta göçü engelleyecek bir değere haizdi. 5 yıl sonra 5 bin öğrenciye ulaşacak olan Gümüşhane Üniversitesi, kentin adeta hayat suyu olacak. 5 bin öğrenci, 1000 civarında akademik ve idari kadro... Her öğrencinin kente artı değerini 200 YTL. üzerinde hesap etseniz aylık 10 milyon YTL demektir. Bin civarındaki akademisyen ve idari personelin ekonomik katkısı ve üniversitenin diğer ihtiyaçlarıyla ortalama aylık 20 milyon YTL'ye ulaşacak olan gelir, kent ekonomisini ciddi olarak canlandıracak ve sosyal hayatı bile değiştirebilecektir. Böyle bir artı değer kazandıran üniversite ne yazık ki sessiz sedasız açılmıştır.Belediye Başkanı Avusturya'ya gitmiş, Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın o çok kıymetli zamanından ayırıp "Bugün bayram günü" dediği açılışa katılmamıştır. Gümüşhane'nin bu bayram gününde maytaplar patlatılmamış bir şenlik havası oluşturulmamıştır. Gümüşhane Belediye Başkanı Sevgili Canlı Gümüşhane'nin kardeş şehri olan Avusturya'nın Line şehrindeki "Bruckner" eğlence programına katılmak için Avusturya'ya gitmiş. Elbette gidebilir. Her ne kadar Pestil ve Kuşburnu Şenliği'ne davet ettiği Line Belediye Başkanı Klaus Luger bu davete icabet etmemiş ise de, Mustafa Bey Sayın Linz'in davetine gidebilir. Ramazan olsa bile gidebilir. Yine de zamanı iyi seçmeliydi. Aynı tarihlerde Gümüşhane Üniversitesi'nin kuruluş - açılış programı varsa ve Gümüşhane Üniversitesi, Gümüşhane için çok çok önem arzediyorsa Canlı biraz daha dikkat etmeliydi.Etmedi ve gitti varsayalım... 12 -15 Eylül arasında gerçekleştirilen festivalin son gününe kalmayıp 14 Eylül'de Gümüşhane'ye geri dönebilirdi. Sakın Avusturya nere, Gümüşhane nere demeyiniz. Avusturya - İstanbul 1 saat... İstanbul - Trabzon 1,5 saat.. Trabzon - Gümüşhane 1 saat... Etti size 3.5 saat... 1 saat de biz opsiyon verelim etsin 4.5 saat... Nitekim Gümüşhane'nin diğer milletvekili Sayın Yahya Doğan açılış programına hastaneden çıkarak geldi. İstanbul'daki MÜSİAD yemeğine Sayın Doğan da davetliydi. Ama o Gümüşhane Üniversitesi açılış etkinliğini tercih etti...Diğer yanda çok değerli akademisyen vekilimiz Sevgili Kemalettin Aydın ise çok önemli misafirleriyle (!) iftar açacağını belirterek açılışa katılmadı. Aldığımız bilgilere göre ise ortada bir boykot havası vardı. Üzgünüz ama Sayın Canlı ve Sayın Aydın programı boykot etti. Böylece seçilmiş olan ikili üniversiteyi ne kadar samimiyetle istediklerini gösterdi. Gümüşhane tam yarım asırdır beklediği üniversitesine, kentin geleceğini değiştirecek projesine ancak sessiz ve garip bir biçimde... Vali, Belediye Başkanı ve vekili yoktu. İddialara göre MHP'li başkanıyla AKP'yi vekili mevcut dekanın rektör olmasını istemiş. İkisi de Osman Bektaş'ın rektörlüğü için hayli kulis yürütmüş. İstedikleri olmayınca da biri Avusturya'ya öteki Ankara'ya gitmiş. Bazan bir musibet bin nasihatten daha öğretici oluyor. Gümüşhane insanı seçtiklerinin kent değerleri açısından ne kadar hassas olduklarını öğrenmiş... Gümüşhane Üniversitesi herkesin samimiyetini halkın önüne sermiş... Not: Bu yazımızla hastaneden çıkıp, 'kolumda serum da olsa açılışa katılacağım. Bugün Gümüşhane için farklı bir gün' deyip günübirlik Gümüşhane'ye gelen Milletvekili Sayın Yahya Doğan'ın açılışa katılışına gölge düşürmek gibi algılanan bu yazıdan ötürü Sayın Vekilin ve yeni Rektör Prof. Dr. İhsan Günaydın'ın bizi mazur görmesini istiyoruz. Zira bu yazı üniversiteye sahip çıkma adına yazılmıştır.

KÖŞE YAZISI: ALİ ÖZTÜRK-GÜNEBKAKIŞ GAZETESİ

NELER YAPILABİLİR
GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ LEVHASINI ASALIM.
WEB SİTESİ YAPALIM.
ÇEVRE DÜZENLEMESİ YAPALIM.
İİBF FAKÜLTESİNİ BİR AN ÖNCE AÇALIM.
ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜNÜ AÇALIM.

16 Eylül 2008 Salı

CSS - Donkey (Sub Pop, 2008)

Modern dans gruplarının öncülerinden sayılan CSS, Cansei De Ser Sexy geri döndü. Ben oradan oraya gezinirken albüm çıktı, bir hayli konser verdiler, festivallere katıldılar. İncelemek de anca bugüne kaldı.

Yaptıkları müzikte sanat adına fazla bir şey aramamak gerekiyordu ilk albümlerinde. Ama eğlence adına birçok şey bulmak mümkündü. Bir nevi Pop'un tanımı gibi gelse de tarz olarak dansa daha dönüktüler.

Donkey albümünde bu havayı ne kadar korumaya çalışmışlar bilmiyorum. Aslında temel mantalite aynı. Fakat olayın biraz daha sanatsal yönüne kaymak istemişler gibime geldi. Burada da pek güçlü olmadıklarından toslamışlar.

Albüm eğlenceli. Basit olduğu, yani CSS'in güçlü olduğu nokta, gayet güzel de. Fakat dediğim gibi bazı noktalarda kaymalar olmuş. Oralar da şöyle etrafa biraz bakınca zayıf kalıyor bir hayli. Bazı parçalarda bu iki elementi birleştirmeye çalışmışlar. İşte oraları hiç olmamış. İnsanlar gayet memnundu arkasını düşünmeden dans edip eğlenmeye. Hiç gerek yoktu bunu sulandırmaya. Şekil A-1 Kaiser Chiefs. Eblek sözlerle süper idare ediyorlar.

"Jäger Yoga", "Give Up", "Beautiful Song" ve "Move" güçlü olduğu noktalar albümün. Keza "Rat Is Dead" ve "I Fly" bu sapıtanlara örnek olabilir. Başı gayet güzel ama sonradan kendi içinde çatışıyor. CSS'in düşmek üzere olduğu hataya tüm albümle Ladytron düştü. Gereksiz oldu ve sonucu da bir hayli ağırdı. Rezil bir albüm. Umarım CSS bildiği şeyi, güçlü olduğu noktayı zorlamaya devam eder ve daha fazla bulandırmaz suyu.

Not: MP3 linkleri kaldırılmıştır. Hiçbir uyarı göndermeden yazıyı sildirten CSS'in ve Sub Pop'un bir daha albümünü incelemeyeceğim. Belki daha hayırlı olur bu onlar için.

CSS - Donkey (Sub Pop, 2008)

Modern dans gruplarının öncülerinden sayılan CSS, Cansei De Ser Sexy geri döndü. Ben oradan oraya gezinirken albüm çıktı, bir hayli konser verdiler, festivallere katıldılar. İncelemek de anca bugüne kaldı.

Yaptıkları müzikte sanat adına fazla bir şey aramamak gerekiyordu ilk albümlerinde. Ama eğlence adına birçok şey bulmak mümkündü. Bir nevi Pop'un tanımı gibi gelse de tarz olarak dansa daha dönüktüler.

Donkey albümünde bu havayı ne kadar korumaya çalışmışlar bilmiyorum. Aslında temel mantalite aynı. Fakat olayın biraz daha sanatsal yönüne kaymak istemişler gibime geldi. Burada da pek güçlü olmadıklarından toslamışlar.

Albüm eğlenceli. Basit olduğu, yani CSS'in güçlü olduğu nokta, gayet güzel de. Fakat dediğim gibi bazı noktalarda kaymalar olmuş. Oralar da şöyle etrafa biraz bakınca zayıf kalıyor bir hayli. Bazı parçalarda bu iki elementi birleştirmeye çalışmışlar. İşte oraları hiç olmamış. İnsanlar gayet memnundu arkasını düşünmeden dans edip eğlenmeye. Hiç gerek yoktu bunu sulandırmaya. Şekil A-1 Kaiser Chiefs. Eblek sözlerle süper idare ediyorlar.

"Jäger Yoga", "Give Up", "Beautiful Song" ve "Move" güçlü olduğu noktalar albümün. Keza "Rat Is Dead" ve "I Fly" bu sapıtanlara örnek olabilir. Başı gayet güzel ama sonradan kendi içinde çatışıyor. CSS'in düşmek üzere olduğu hataya tüm albümle Ladytron düştü. Gereksiz oldu ve sonucu da bir hayli ağırdı. Rezil bir albüm. Umarım CSS bildiği şeyi, güçlü olduğu noktayı zorlamaya devam eder ve daha fazla bulandırmaz suyu.

Not: MP3 linkleri kaldırılmıştır. Hiçbir uyarı göndermeden yazıyı sildirten CSS'in ve Sub Pop'un bir daha albümünü incelemeyeceğim. Belki daha hayırlı olur bu onlar için.

14 Eylül 2008 Pazar

Promocity 1 - August

Yeni bir köşeyi karşılama zamanı. Ne zamandır elime gelen tek ya da iki üç parçalık promoları değerlendirmenin ve kayda değer olanları paylaşmanın bir yolunu arıyordum. Promocity ile bunu karşılamayı umuyorum.

Daha önceden bu köşeyi yapmadığım için elimde olan beğendiğim promoları şimdi biraz daha uzunca bir liste olarak paylaşacağım bu ay. Daha sonrakiler biraz daha ufak olabilir.

MP3: Tim Young Band - Kerouac
MP3: Bakers At Dawn - Endless
MP3: Bakers At Dawn - Hopeful
MP3: Centro-Matic - I, The Kite
MP3: Miracles Of Modern Science - MR2
MP3: South San Gabriel - Trust To Lose

Promocity 1 - August

Yeni bir köşeyi karşılama zamanı. Ne zamandır elime gelen tek ya da iki üç parçalık promoları değerlendirmenin ve kayda değer olanları paylaşmanın bir yolunu arıyordum. Promocity ile bunu karşılamayı umuyorum.

Daha önceden bu köşeyi yapmadığım için elimde olan beğendiğim promoları şimdi biraz daha uzunca bir liste olarak paylaşacağım bu ay. Daha sonrakiler biraz daha ufak olabilir.

MP3: Tim Young Band - Kerouac
MP3: Bakers At Dawn - Endless
MP3: Bakers At Dawn - Hopeful
MP3: Centro-Matic - I, The Kite
MP3: Miracles Of Modern Science - MR2
MP3: South San Gabriel - Trust To Lose

12 Eylül 2008 Cuma

Bloc Party - Intimacy (Wichita, 2008)

1.5 yıl önce "A Weekend In The City" albümleriyle buraya konuk olan Bloc Party yeni albümünü çıkardı. Ziyareti tekrarlamak lazım. Bu sefer karşımıza neler çıkacağı konusunda ise ilk aldığım tepkiler ilginç.

Bloc Party Post-Punk Revival olarak adlandırılan ve The Cure, Joy Division gibi grupların devamı niteliğinde görülen akıma ait. Ancak elektronik öğelerin kullanımı konusunda ciddi bir potansiyel var Rock temelinin yanında.

Geçen sene Rock Werchter'de kendilerini izlediğimde performanslarının beklediğimin de üzerinde olduğunu söylemem gerek. Onlardan daha ünlü olan birçok yeni yetme Indie Rock grubunun fersah fersah üzerindeydiler. Üstelik diğerleri gibi pek Pop yapmamalarına rağmen.

"Intimacy" ile ilgili ilk söyleyebileceğim nokta yaptıkları Rock anlayışındaki Elektronik müzik ağırlığı bir hayli artmış durumda. O derece ki bazı noktalarda ElectroRock yaptıklarını söylemek bile yanlış olmaz. Albümün açılışını yapan "Ares" Chemical Brothers veya Apollo 440 imzası da taşıyabilirdi gayet güzel olarak. Big Beat temelinde ilginç bir çalışma. Kele'nin vokalde Hip Hop esintileri sunması da güzel bir iş. Aynı yoğunlukta olmasa da benzer Big Beat yapısını "Mercury"'de de bulabiliyoruz. İlginçtir ikisi de parlayacak çalışmalar. Ama resmin genelinde doğal olarak Rock var. Zaten arkalarındaki "Halo"'ya geldiğimizde bunu açıkça yüzümüze vuruyorlar. Güzel de bir geri dönüş oluyor.

Albümde dikkati çeken bir nokta grubun tam anlamıyla hangi yola sapacağını kestirememiş olması. Sanki ilk albümle 2. albüm arasında bir adım bu. "A Weekend In The City" bu albüme oranla daha olgundu. Burada ise duruş biraz daha belirsiz. Müzikal açıdan istekleri belirsiz olabilir ama müzikal öğeleri parça parça incelediğimizde hepsinin ne yaptıklarını çok iyi bildikleri belli. İş birleşince belirsizlik çıkıyor ortaya.

"Halo" aslında bunun bir örneği. Yenilikçi iki parçanın arkasında "A Weekend In The City"'nin Bonus parçası gibi duruyor. "Zephyrus", "Biko" ve "Sings"'ı ise henüz bir yere oturtamadım. Belki biraz fazla Thom Yorke dinleyip özendiler ama alışkın olmadıklarından beceremediler. "Trojan Horse", "One Month Off" ise zayıf gelen baterisi ve synth melodisi hariç yine eskilerden kalan bir çalışma.

Albümün rezaleti "Better Than Heaven" adlı Electro Pop olmuş. Hiç olmamış. Arkasından gelen "Ion Square" çok farklı değil ama o kadar kötü değil. Sadece başarısız.

Bloc Party'den ricam (Çok iplerler ya) bir sonraki albüm için daha geniş zamanlı bir stüdyo çalışması yapıp hangi yöne seyredeceklerini kestirmeleri. Çünkü albümde çok güzel parçalar olmasına rağmen iki farklı yöne eğilmeleri karışıklık ve beğeni eksikliği yaratacak.

MP3: Bloc Party - Mercury
MP3: Bloc Party - Trojan Horse

Bloc Party'nin resmi sitesi
Bloc Party @ MySpace
Albümü CD olarak satın almak için Ekim ayını bekleyeceksiniz ama ön sipariş alınıyor, dijital olarak ise hemen alabilirsiniz

Bloc Party - Intimacy (Wichita, 2008)

1.5 yıl önce "A Weekend In The City" albümleriyle buraya konuk olan Bloc Party yeni albümünü çıkardı. Ziyareti tekrarlamak lazım. Bu sefer karşımıza neler çıkacağı konusunda ise ilk aldığım tepkiler ilginç.

Bloc Party Post-Punk Revival olarak adlandırılan ve The Cure, Joy Division gibi grupların devamı niteliğinde görülen akıma ait. Ancak elektronik öğelerin kullanımı konusunda ciddi bir potansiyel var Rock temelinin yanında.

Geçen sene Rock Werchter'de kendilerini izlediğimde performanslarının beklediğimin de üzerinde olduğunu söylemem gerek. Onlardan daha ünlü olan birçok yeni yetme Indie Rock grubunun fersah fersah üzerindeydiler. Üstelik diğerleri gibi pek Pop yapmamalarına rağmen.

"Intimacy" ile ilgili ilk söyleyebileceğim nokta yaptıkları Rock anlayışındaki Elektronik müzik ağırlığı bir hayli artmış durumda. O derece ki bazı noktalarda ElectroRock yaptıklarını söylemek bile yanlış olmaz. Albümün açılışını yapan "Ares" Chemical Brothers veya Apollo 440 imzası da taşıyabilirdi gayet güzel olarak. Big Beat temelinde ilginç bir çalışma. Kele'nin vokalde Hip Hop esintileri sunması da güzel bir iş. Aynı yoğunlukta olmasa da benzer Big Beat yapısını "Mercury"'de de bulabiliyoruz. İlginçtir ikisi de parlayacak çalışmalar. Ama resmin genelinde doğal olarak Rock var. Zaten arkalarındaki "Halo"'ya geldiğimizde bunu açıkça yüzümüze vuruyorlar. Güzel de bir geri dönüş oluyor.

Albümde dikkati çeken bir nokta grubun tam anlamıyla hangi yola sapacağını kestirememiş olması. Sanki ilk albümle 2. albüm arasında bir adım bu. "A Weekend In The City" bu albüme oranla daha olgundu. Burada ise duruş biraz daha belirsiz. Müzikal açıdan istekleri belirsiz olabilir ama müzikal öğeleri parça parça incelediğimizde hepsinin ne yaptıklarını çok iyi bildikleri belli. İş birleşince belirsizlik çıkıyor ortaya.

"Halo" aslında bunun bir örneği. Yenilikçi iki parçanın arkasında "A Weekend In The City"'nin Bonus parçası gibi duruyor. "Zephyrus", "Biko" ve "Sings"'ı ise henüz bir yere oturtamadım. Belki biraz fazla Thom Yorke dinleyip özendiler ama alışkın olmadıklarından beceremediler. "Trojan Horse", "One Month Off" ise zayıf gelen baterisi ve synth melodisi hariç yine eskilerden kalan bir çalışma.

Albümün rezaleti "Better Than Heaven" adlı Electro Pop olmuş. Hiç olmamış. Arkasından gelen "Ion Square" çok farklı değil ama o kadar kötü değil. Sadece başarısız.

Bloc Party'den ricam (Çok iplerler ya) bir sonraki albüm için daha geniş zamanlı bir stüdyo çalışması yapıp hangi yöne seyredeceklerini kestirmeleri. Çünkü albümde çok güzel parçalar olmasına rağmen iki farklı yöne eğilmeleri karışıklık ve beğeni eksikliği yaratacak.

MP3: Bloc Party - Mercury
MP3: Bloc Party - Trojan Horse

Bloc Party'nin resmi sitesi
Bloc Party @ MySpace
Albümü CD olarak satın almak için Ekim ayını bekleyeceksiniz ama ön sipariş alınıyor, dijital olarak ise hemen alabilirsiniz

Datça'da Zaman





"Alim Bey sizi merak ve heyecan ile bekliyoruz" diyor telefonun ucundaki bilge ses. Esas heyecan ve merak bende... Telefonu kapatmadan ekliyor, "Şenkayalar'ın karşısındaki büyük kavuçuk ağacının altındaki ev bizimki...". Alışmışım oysa ki ben, bilmem ne sokak, bilmem ne apartmanı, falanca daire... İşte Datça'da olmak bu.


Kolumun altında üç kitap; biri benim Bir Türk Bir İngiliz ve Üç Kuruşluk Dünya; diğeri kuzenim Canan Küçükeren'in harika eseri Karya ve üçünsüsü de beni büyük bir tutku ile yazarı ile tanışmaya iten, yani Şenkayalar'ın karşısındaki büyük kavuçuk ağacının balkonunda beni bekleyen üstat Nihat Akkaraca'nın "Datça'da Zaman"ı... Kavuçuk ağacını elimle koymuş gibi buluyorum. Nihat abi ve eşi büyük bir sıcaklıkla karşılıyor beni.

İtiraf etmeliyim ki, Datça'da Zaman kitabını bu kadar geç duyduğum için biraz mahcubum. Kitabı elime aldığım gün sanki kutsal bir kitaba dokunuyormuşcasına bir süre parmaklarımı kitabın sayfalarında gezdirdim. Kapaktaki İskele Mahallesi'nin eski siyah beyaz fotoğrafına uzun uzun baktım. Ve başladım okumaya... Emine Teyze ve Bilgisayar'da kahkahalarla gülerken, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Datça'dan kalkıp Antalya Aksu Köy Enstitüsünde okumak arzusuyla yollara düşen çocukların öyküsü Umuda Yürüyenler'i gurur ve gözlerim buğulanarak bitirdim.

Nihat Akkaraca için bir halk bilimci demek yanlış olmaz. Akkaraca'nın öykülerine ve izlenimlerine sadece edebiyat gözlüğü ile bakmamak, aynı zamanda, kültür, tarih, doğa perspektifinden de değerlendirmek gerekir. Satır aralarında verdiği ilginç flora ve fauna bilgilerinin yanı sıra, unutulmaya yüz tutmuş gelenekleri, dil özelliklerini de öykülerinde bir arşivci zekasıyla kayda geçirmiş Akkaraca. Öykülerin içindeki mübadele yıllarına ilişkin ipuçları da okuyucunun iştağını kabartacak cinsten. Hani diyorum ki Nihat abi şu üzerine roman yazılır dediği, bu yörede iç içe geçmiş, Türk-Rum hikayelerini de yazsa... Yazı ve Çeşme köyün günümüz kadar gelen taş evlerinin gizemini, hikayesini; göçüp de bir daha bu yarımadaya dönememiş insanların torunlarını anlatsa...


Nihat Akkaraca'ya bu güzel eser için sadece teşekkür etmek yetmez. Şimdiden hazır diğer kitap projelerini hayata geçirmesini sağlayacak maddi ve manevi desteği sağlamak da şart. İlk etapta bu kitabı edinmemiş olanların hemen bir kopyasını alması ve de kitlelere tavsiye etmesi bile önemli bir adımdır diye düşünüyorum. Sadece Datça'da değil Anadolu'nun bir çok yerindeki Nihat Akkaracaların bölgesel yönetimler tarafından desteklenmesi, yerel halk tarihi ve kültürünün yaşatılabilmesi açısından bir şart.



Okuyucuların işini kolaylaştırayım. "Datça'da Zaman"ı edinmenin en hızlı yollarından biri internet. Tabii kitapçı gezmenin ve görerek satın almanın keyfi ayrı... İşte size kitabı kolaylıkla satınalabileceğiniz bir link.



http://www.ideefixe.com/Kitap/tanim.asp?sid=TGIZSL28MZ4ZSE6U5JON



Nihat Akkaraca'nın keyif ile takip edeceğinize inandığım blogu ise:


http://nihatakkaraca.blogspot.com/







Nihat Akkaraca'nın, kavuçuk ağacı gölgesindeki balkonunda - Ağustos 2008/Datça

10 Eylül 2008 Çarşamba

Nightmares On Wax - Thought So (Warp, 2008)

DJ Ease aka Geroge Evelyn aka Nightmares On Wax (NOW). Warp Records'ın en gözlerden uzak sanatçısı desem pek de hatalı sayılmam. Oldukça deneyimli olmasına rağmen her zaman örtünün altında kalmayı seven bir müzisyen. İbiza'ya taşınmış olmasının sebeplerinden biri de bu zaten.

1995 yılından bugüne uzanan serüvende Chill Out türünün çizgilerinin yeniden çizilmesine neden olan isimlerin başında geliyor NOW. Halen bu çizgileri zorluyor. Neredeyse yaptığı her parça Hip Hop temellerinde yer alıyor ama en sade haliyle.

Bir önceki albümü "In a Space Outta Sound"'un üzerinden 2 yılın üzerinde zaman geçti ama hala tadı damağımda. O sene 10 kişilik bir oylama sonucunda yaptığım en iyiler listesinde 37. sırada yerini almıştı albüm. Bu albüm listeye girecek mi bu sene bilmiyorum ama yine birkaç iz bırakacağa benzer.

Albüm aslında bir yolculuğu betimliyor. Albüm hazırlıkları sırasında Leeds'den Ibiza'ya taşınma işlemleriyle uğraşan NOW, bu süreç zarfında parçaları hazırladı. Albümde onun Leeds'deki tavrına karşılık İbiza'nın etkisini de görmek mümkün. Bundan sonraki albümünde ise İbiza ruh halini daha çok göreceğiz ve buradaki parçalar sayesinde neler bekleyebileceğimizi de daha iyi görüyoruz tadımlık olarak.

Albümde vokal olarak karşımıza Ricky Ranking, Chyna Brown ve Ella May çıkıyor. Kendi vokaliyle alakası olmayan NOW'ın her zaman başvurduğu konuk vokalistlere alışkınız zaten. Değişen parça havasına uygun vokal seçimini ise başarılı diye adlandırmak en doğrusu.

George Evelyn kötü bir albüm yapmayacak kadar tecrübeli ve yetenekli bir isim. Ayrıca vuruş yapılarındaki üstadlığı ise bunlara ek oluyor. Bu konuda kurduğu plak şirketi Wax On'dan bizlere sunduğu yetenek Guts aka Henry Fabrice ise kendisinden birçok şey öğrendiğini söyledi ve albümündeki başarıda Evelyn'in büyük emeği olduğunu da belirtti. Şu aralar İbiza'da yakın oturmalarına rağmen ilişkileri pek iyi değil. Henry ile son konuştuğumda Wax On'un tutum ve yönetim şeklinden pek hazzetmiyordu.

Albümde büyük anlamda başarı sağlayacak bir parça yok. Ama akılda kalacak ve kendini birkez daha dinletecek parça bol. "Da Feelin", albümden çıkan ilk single "195 Lbs", Leeds döneminden bizlere esen "Be There" ve "Moretime" yer alıyor. Bunun yanında "Pretty Dark" ve Reggae etkili "Still? Yes!" ise albümün geneline oranla bir hayli zayıf kalanlar arasında.

Warp'ın en deneyimli ve eski sanatçısı konumundaki George Evelyn'den ortalığı karıştırmayacak kadar sade bir albüm. Belki bazılarının beklentisini karşılayamayacak kadar sade bile olabilir. Artık yeni bir döneme giren NOW için önce bu albümü özümsemek, sonra da bir sonrakini beklemek gerekiyor. Bakalım İbiza nasıl etki edecek kendisine tam olarak.

MP3: Nightmares On Wax - 195 Lbs
MP3: Nightmares On Wax - Be There

Nightmares On Wax'in resmi sitesi
Nightmares On Wax @ MySpace
Albümü satın almak için

Nightmares On Wax - Thought So (Warp, 2008)

DJ Ease aka Geroge Evelyn aka Nightmares On Wax (NOW). Warp Records'ın en gözlerden uzak sanatçısı desem pek de hatalı sayılmam. Oldukça deneyimli olmasına rağmen her zaman örtünün altında kalmayı seven bir müzisyen. İbiza'ya taşınmış olmasının sebeplerinden biri de bu zaten.

1995 yılından bugüne uzanan serüvende Chill Out türünün çizgilerinin yeniden çizilmesine neden olan isimlerin başında geliyor NOW. Halen bu çizgileri zorluyor. Neredeyse yaptığı her parça Hip Hop temellerinde yer alıyor ama en sade haliyle.

Bir önceki albümü "In a Space Outta Sound"'un üzerinden 2 yılın üzerinde zaman geçti ama hala tadı damağımda. O sene 10 kişilik bir oylama sonucunda yaptığım en iyiler listesinde 37. sırada yerini almıştı albüm. Bu albüm listeye girecek mi bu sene bilmiyorum ama yine birkaç iz bırakacağa benzer.

Albüm aslında bir yolculuğu betimliyor. Albüm hazırlıkları sırasında Leeds'den Ibiza'ya taşınma işlemleriyle uğraşan NOW, bu süreç zarfında parçaları hazırladı. Albümde onun Leeds'deki tavrına karşılık İbiza'nın etkisini de görmek mümkün. Bundan sonraki albümünde ise İbiza ruh halini daha çok göreceğiz ve buradaki parçalar sayesinde neler bekleyebileceğimizi de daha iyi görüyoruz tadımlık olarak.

Albümde vokal olarak karşımıza Ricky Ranking, Chyna Brown ve Ella May çıkıyor. Kendi vokaliyle alakası olmayan NOW'ın her zaman başvurduğu konuk vokalistlere alışkınız zaten. Değişen parça havasına uygun vokal seçimini ise başarılı diye adlandırmak en doğrusu.

George Evelyn kötü bir albüm yapmayacak kadar tecrübeli ve yetenekli bir isim. Ayrıca vuruş yapılarındaki üstadlığı ise bunlara ek oluyor. Bu konuda kurduğu plak şirketi Wax On'dan bizlere sunduğu yetenek Guts aka Henry Fabrice ise kendisinden birçok şey öğrendiğini söyledi ve albümündeki başarıda Evelyn'in büyük emeği olduğunu da belirtti. Şu aralar İbiza'da yakın oturmalarına rağmen ilişkileri pek iyi değil. Henry ile son konuştuğumda Wax On'un tutum ve yönetim şeklinden pek hazzetmiyordu.

Albümde büyük anlamda başarı sağlayacak bir parça yok. Ama akılda kalacak ve kendini birkez daha dinletecek parça bol. "Da Feelin", albümden çıkan ilk single "195 Lbs", Leeds döneminden bizlere esen "Be There" ve "Moretime" yer alıyor. Bunun yanında "Pretty Dark" ve Reggae etkili "Still? Yes!" ise albümün geneline oranla bir hayli zayıf kalanlar arasında.

Warp'ın en deneyimli ve eski sanatçısı konumundaki George Evelyn'den ortalığı karıştırmayacak kadar sade bir albüm. Belki bazılarının beklentisini karşılayamayacak kadar sade bile olabilir. Artık yeni bir döneme giren NOW için önce bu albümü özümsemek, sonra da bir sonrakini beklemek gerekiyor. Bakalım İbiza nasıl etki edecek kendisine tam olarak.

MP3: Nightmares On Wax - 195 Lbs
MP3: Nightmares On Wax - Be There

Nightmares On Wax'in resmi sitesi
Nightmares On Wax @ MySpace
Albümü satın almak için

8 Eylül 2008 Pazartesi

Klaus Schulze & Lisa Gerrard - Farscape (Synthetic Symphony, 2008)

Klaus Schulze'a olan sevgim ve saygımı belirtmeme gerek yok. Her ne kadar onunla röportaj yaptığımda (Buradan bakabilirsiniz) bir nebze yaşlı ve huysuz ihtiyar modeli yaklaşımını gördüysem de müziğin son 40 yılda yaşadığı devinime birebir şahit olmuş ve bunun önemli bir bölümüne etki edebilmiş bir isim. Bunun yanında Lisa Gerrard'a geldiğimizde ise "Dead Can Dance" ile hayran kaldığımız, solo projesiyle de saygımızı her vokal performansıyla sonuna kadar hak etti.

Peki bu ikilinin bir araya gelmesinde önemli olan nokta ne dersek öncelikle Klaus Schulze'un ölümün eşiğinden döndüğü hastalığını atlatarak yeniden stüdyoya girmesi bile başlı başına önem taşıyor. Arkasından bugüne kadar insan seslerini sadece bir müzik enstrümanı olarak kullanmış ve böyle olmasını seven bir ismin Lisa Gerrard gibi bir vokal virtüözü ile çalışması güzel bir deneyimin ilk habercileri.

Müzikal açıdan altyapı gerçekten çok başarılı. Aslında albüm için 300 dakikalık müzik hazırlayan Klaus Schulze'dan da daha azı beklenemezdi. KS bu kadar materyali 2 haftada hazırlamış. Lisa Gerrard ise kayıt için buluştuklarında hayran kalıp 2 gün içinde 150 dakikalık bölümüne vokal yapmış. İki büyük yeteneğin buluşması hızlı ve bereketli sonuç vermiş. Bu da şaşırtmamalı bence. KS'nin kendi tabiriyle, bir albüm hazırlığı uzun sürerse illa ki içinde bazı yanlışlar vardır. İnsan gerçekten üretken olduğunda işler çok hızlı gelişir kendiliğinden.

Destansı yapı albümün tamamında mevcut. Müzik vokale kapıyı açıyor, vokal da o kapıdan giriyor, bizi de sürüklüyor. Synthesizer kullanımı hayranlık uyandıran kalitede. Zaten şu anda Pete Namlook, Move D ve KS söz konusu olduğunda bu noktada herhangi bir şüphe de olmuyor.

Albüm 2 CD'den oluşuyor. 7 parçalık bir ziyafet sunuyor bizlere. Sanki her saniye karşımızda bir resmin darbeleri vuruluyor. Parça bitmeye yakın da resmin tamamlanmış hali tüm güzelliğiyle size betimleniyor. Mutlaka dinleyin. Özellikle seyahat sırasında dinlediğinizde (Ben ilk öyle yaptım) mükemmel bir rahatlama ve mutluluk hissi aşılıyor.

MP3: Klaus Schulze & Lisa Gerrard - Liquid Coincidence 1

Klaus Schulze'un resmi sitesi
Klaus Schulze @ MySpace
Lisa Gerrard'ın resmi sitesi
Lisa Gerrard @ MySpace
Farscape @MySpace
Albümü satın almak için

Klaus Schulze & Lisa Gerrard - Farscape (Synthetic Symphony, 2008)

Klaus Schulze'a olan sevgim ve saygımı belirtmeme gerek yok. Her ne kadar onunla röportaj yaptığımda (Buradan bakabilirsiniz) bir nebze yaşlı ve huysuz ihtiyar modeli yaklaşımını gördüysem de müziğin son 40 yılda yaşadığı devinime birebir şahit olmuş ve bunun önemli bir bölümüne etki edebilmiş bir isim. Bunun yanında Lisa Gerrard'a geldiğimizde ise "Dead Can Dance" ile hayran kaldığımız, solo projesiyle de saygımızı her vokal performansıyla sonuna kadar hak etti.

Peki bu ikilinin bir araya gelmesinde önemli olan nokta ne dersek öncelikle Klaus Schulze'un ölümün eşiğinden döndüğü hastalığını atlatarak yeniden stüdyoya girmesi bile başlı başına önem taşıyor. Arkasından bugüne kadar insan seslerini sadece bir müzik enstrümanı olarak kullanmış ve böyle olmasını seven bir ismin Lisa Gerrard gibi bir vokal virtüözü ile çalışması güzel bir deneyimin ilk habercileri.

Müzikal açıdan altyapı gerçekten çok başarılı. Aslında albüm için 300 dakikalık müzik hazırlayan Klaus Schulze'dan da daha azı beklenemezdi. KS bu kadar materyali 2 haftada hazırlamış. Lisa Gerrard ise kayıt için buluştuklarında hayran kalıp 2 gün içinde 150 dakikalık bölümüne vokal yapmış. İki büyük yeteneğin buluşması hızlı ve bereketli sonuç vermiş. Bu da şaşırtmamalı bence. KS'nin kendi tabiriyle, bir albüm hazırlığı uzun sürerse illa ki içinde bazı yanlışlar vardır. İnsan gerçekten üretken olduğunda işler çok hızlı gelişir kendiliğinden.

Destansı yapı albümün tamamında mevcut. Müzik vokale kapıyı açıyor, vokal da o kapıdan giriyor, bizi de sürüklüyor. Synthesizer kullanımı hayranlık uyandıran kalitede. Zaten şu anda Pete Namlook, Move D ve KS söz konusu olduğunda bu noktada herhangi bir şüphe de olmuyor.

Albüm 2 CD'den oluşuyor. 7 parçalık bir ziyafet sunuyor bizlere. Sanki her saniye karşımızda bir resmin darbeleri vuruluyor. Parça bitmeye yakın da resmin tamamlanmış hali tüm güzelliğiyle size betimleniyor. Mutlaka dinleyin. Özellikle seyahat sırasında dinlediğinizde (Ben ilk öyle yaptım) mükemmel bir rahatlama ve mutluluk hissi aşılıyor.

MP3: Klaus Schulze & Lisa Gerrard - Liquid Coincidence 1

Klaus Schulze'un resmi sitesi
Klaus Schulze @ MySpace
Lisa Gerrard'ın resmi sitesi
Lisa Gerrard @ MySpace
Farscape @MySpace
Albümü satın almak için

7 Eylül 2008 Pazar

SARAHSPY


SARAH SPY
A cool blog I have recently come across.Template layout worth giving a look.Contents a must read to all entertainment lovers.A site where you can relax yourself.Some of the posts here are too good to read that you would visit here again and sometimes even bookmark it as I have done.The latest post titled "What do you say when you talk to yourself?" is the one I liked here the most.No wonder that this blog is nominated for Blogger Choice Awards.The author has maintained it well with frequent updates and visitors would always find it worth reading.

Ay Tutulması - Ağustos 2008

İş ve özel gezilerimin yoğun olduğu bir aydı Ağustos ve bu yüzden sadece 11 albüm inceleyebildim. Neyse arayı Eylül'de kapatmayı umuyorum. Eylül ayı çok önemli sanatçıların albümlerini yayınladıkları bir ay olacak. O sebeple heyecanlı da geçecek. Lafı uzatmadan Ağustos'un Ay Tutulmasına geçelim.

1) Alejandro Escovedo - Chelsea Hotel '78
2) Asian Dub Foundation - Burning Fence
3) Heartthrob - Blind Item
4) Heaven And - Scarlet Woman
5) Ketz - Walkthrough
6) One Day As A Lion - Last Letter
7) Opeth - Coil
8) Pivot - In The Blood
9) Ryoji Ikeda - Test Pattern #0100
10) Stanton Moore Trio - (Late Night At The) Maple Leaf
11) Steinski - Jazz

Ay Tutulması - Ağustos 2008

İş ve özel gezilerimin yoğun olduğu bir aydı Ağustos ve bu yüzden sadece 11 albüm inceleyebildim. Neyse arayı Eylül'de kapatmayı umuyorum. Eylül ayı çok önemli sanatçıların albümlerini yayınladıkları bir ay olacak. O sebeple heyecanlı da geçecek. Lafı uzatmadan Ağustos'un Ay Tutulmasına geçelim.

1) Alejandro Escovedo - Chelsea Hotel '78
2) Asian Dub Foundation - Burning Fence
3) Heartthrob - Blind Item
4) Heaven And - Scarlet Woman
5) Ketz - Walkthrough
6) One Day As A Lion - Last Letter
7) Opeth - Coil
8) Pivot - In The Blood
9) Ryoji Ikeda - Test Pattern #0100
10) Stanton Moore Trio - (Late Night At The) Maple Leaf
11) Steinski - Jazz

5 Eylül 2008 Cuma

The Verve - Forth (EMI, 2008)

The Verve son 1 senedir habire açıklamalar, beklemeler ve bir adet parça hediyesiyle birlikte geri döneceğini ilan etmişti. Geri dönüşün derecesi ise merak konusuydu. Bıraktığı nokta "Urban Hymns" olduğundan bu seviyeyi ne derece koruyacağı önemliydi.

Albümden önce "The Thaw Sessions" adlı parça dinleyicilere dağıtıldı 1 haftalık bir süre boyunca. Bu parçayı da hemen edinip incelemiştim burada da. Daha sonra da bekleyiş başladı. Ta ki Rock Werchter'deki konserlerine kadar. Festivaldeki performansında albümün ilk single'ı olacağını düşündüğüm "Sit And Wonder"'ı çaldığında önce duraksadım, sonra bayıldım. Konserde ayrıca "Love Is Noise"'e de yer verdi. Daha da bir mest oldum.

Albüm yayınlanmadan önce siparişler alınıyordu. O dönemde zaten yoğun bir alışveriş yapmış olmam ve Rock N Seine'e gidecek olmam sebebiyle bir süre bekledim ama şu anda direk olmasa da dolaylı yoldan aldırdığım Limited Edition plağı beni bekliyor. Eminim birlikte bir hayli eğleneceğiz kendisiyle.

Albüme gelince zaten biraz önceki tepkimden beğendiğimi çıkarmak zor değil. Albümdeki 4 parçaya hayran kaldım. Keşke hepsini de dinleyebilseydim. Açılışı yapan, yapısıyla ve sözleriyle de takdirimi toplayan bir Alternative Rock örneği "Sit And Wonder" doğrudan vurucu tim edasıyla karşılıyor, arkasından gelen "Love Is Noise" endüstriyel tondan gücü artırıyor. "Rather Be" frene basıp grubun daha önceden alıştığımız sakin ve olgun anlayışını sergiliyor. Richard'ın vokali ise gerçek gücünü gösteriyor bu dinginlikte. Bu havayı "Judas"'ta da korumayı başarmışlar. Parça biraz daha Chris Rea tandanslı ama bu sefer. Bir ara çıkıp On The Beach veya Josephine demesini bekliyorum Richard'ın ama demiyor. Güzel bir parça ama pek bir özelliği yok. Sadece güzel.

"Numbness" ile endüstriyelliğe geri dönüşümüzü yapıyoruz. Bu arada Progressive Rock'ın yoğun biçimde ağırlığını da hissediyoruz gerek vokal gerekse parça yapısında. "I See Houses"'a geldiğimizde ise benzer bir biçimde devam ediyoruz ama bu sefer Richard'ın vokali ciddi düzeyde etkileyici. Parçaya apayrı bir ruh kattığını söylesem yalan olmaz. İlerleyince "Noise Epic"'e geliyoruz. Parçadaki karmaşa adının hakkını veriyor ama açıkçası çok bir şey bulamadım kendime göre. "Valium Skies"'da da benzer tadsızlık var ya da bana öyle geldi. "Columbo"'da Richard bir nebze Bono'culuğa soyunmuş vokal açısından. Parça tarz olarak tam örtüşmese de vokalin yapısı sebebiyle andırıyor.

Son üç parçaya girdiğimizde ise albüm en başındaki taddan bir nebze uzak. Progressive Rock açısından ortalamanın üzerinde parçalar ama yine de beklentinin altında kalıyor. Ama albümün geneline baktığında gayet güzel, hatta The Verve'e yakışan bir albüm. Ciddi anlamda sırıtan bir parça yok. Yarısı ortalamanın üzerinde, diğer yarısı ise altın gibi parlıyor. Denenmesi konusunda hiç düşünmeye gerek dahi yok.

MP3: The Verve - Sit And Wonder
MP3: The Verve - Love Is Noise
Bonus MP3: The Verve - The Thaw Sessions

The Verve'ün resmi sitesi
The Verve @ MySpace
Albümü satın almak için